"BAŞKALARININ HAYALLERİNE ORTAK OLDUĞUM İÇİN
MESLEĞİMDEN ALDIĞIM KEYFİN BÜYÜKLÜĞÜ TARTIŞILMAZ!"
İstanbul Fashion Week biteli epeyce bir zaman oldu fakat bugüne kadar bir çok kez konuşup bir türlü bir araya gelme fırsatı bulamadığım, kendisiyle çok röportaj yapmak istediğim ve tabii ki tasarımcı kişiliğine bayıldığım Tuvana Büyükçınar Demir ile röportaj yapmama vesile oldu ;)
Sürekli kendini yenileyen, "daha fazla neler yapabilirim"in peşinden koşan ve başaran, kıpır kıpır, mesleğine aşık, hayat dolu, başarılı iş kadınlığının yanı sıra çok güzel bir anne! Çokça iş hayatından, tasarımcı olmak isteyen gençlere verdiği önemli detaylardan, biraz da aile yaşantısından ve gelecekteki hayallerinden konuştuğumuz Tuvana Büyükçınar Demir röportajını sizlerle paylaşmaktan çok büyük keyif duyuyorum..
İ.B: Öncelikle uzun zamandır konuşup, bir türlü fırsat yakalayamağım röportajı, bugün gerçekleştirdiğim için çok mutluyum J İlk olarak isterseniz A46 kaç
senedir bizlerle? Oradan başlayalım.
T.B.D: A46, 1999 yılında Nişantaşı Abdi
İpekçi Caddesi’nde açtığımız butiğimizin bulunduğu Kaşıkçıoğlu Apartmanı’nın
bina numarasıydı. Şu an bina numarası değişse de, kuruluşundan itibaren marka
bilinirliğinin çok çabuk artıp, çok hızla büyüyerek başka sektörlerde de varlık
gösteren bir grup şirketine dönüştüğü sürece bugün geriye dönüp baktığımızda, bayrağımızı yurtdışında da dalgalandırdığımız
bir marka yaratmış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz.
İ.B: A46 kendi
bünyesi içinde birbirini destekleyen kollara ayrılıyor. Bunlardan biraz
bahseder misiniz, A46 yıllar içinde hangi aşamalardan geçti?
T.B.D: Tasarıma
karşı eğilimim ve hassasiyetim neredeyse çocukluk yıllarıma dayanıyor, annemle birlikte tüm Vizon dergisi ekibi
aracılığıyla da o dünyanın hep içinde oldum. Ama moda sektörüne aktif olarak
girmem 1991 yılında çeşitli dergilerde moda editörlüğü yapmaya başlamamla
gerçekleşti. Sonrasında 1999’dan itibaren sırasıyla mağazacılık, özel
siparişler, organizasyon ve tekstil ihracatı geldi. Organizasyon apayrı ve
yaratıcılığın sınır tanımadığı büyülü bir dünya. Tuvanam, Tutti ve Tuvanam Baby Couture
tekstilde dünyaya açıldığımız, yine kendi yarattığımız markalarımız,
gözbebeklerimiz. A46 Grup bünyesinde yine çok yakında aktive olacak
netlence.com adlı internet portalının özgün konseptiyle de Türkiye’de bir ilki
gerçekleştireceğiz ve çok heyecanlıyız.
İ.B: Çok güzel bir haber bu. A46 bünyesinde bir internet sitesi! Biz de büyük bir heyecanla bekliyoruz.. Peki, organizasyon
işi aslında farklı gibi gözükse de yaratıcılığı çok fazla destekleyen bir
alan, siz bu sürece dâhil olmaya
nasıl karar verdiniz?
T.B.D: Kültürel
olarak seremonileri seven bir toplumuz ve bireysel olarak nişan, kına, düğün,
doğumgünü ve sünnet gibi kutlamalarla, kurumsal davetler, lansmanlar, yeni yıl
parti ve baloları gibi özel günlerin bugünkü formuna Cumhuriyet dönemi boyunca
devamlı gelişerek, hatta komplikeleşerek yavaş yavaş geldiğini söyleyebilirim. Biz
bu sürece yaklaşık 10 yıl önce, tekstil için yarattığımız markanın ardından bu
kez kişiye ve kurumlara özel event ve mekân tasarımları mottomuzla yola çıkarak
dâhil olduk. Bu her şeyden önce çok iyi bir ekip işi ve yıllar içerisinde hem
bizimle birlikte tecrübe kazanan yol arkadaşlarımız, hem de firmamız büyüdükçe
aramıza katılan taze kanlarla, kapasitemiz gitgide büyüdü.
İ.B: Benim de
bulunduğum çoğu düğün ya da çeşitli organizasyonlarda A46 imzasını görüyorum ve
hepsi birbirinden çok farklı. İnsan büyüleniyor! Davet ya da bir marka
organizasyonu evet farklı olur, hepsinin kendi konsepti, bulunduğu sektöre göre
ayrışımları var fakat düğünlerde hiçbiri birbirinin aynısı olmuyor. Bunu nasıl
başarıyorsunuz?
T.B.D: Bizi
fabrikasyon organizasyon firmalarından ayıran yönümüz kişiye özel tasarım
yapmamız olduğu için, planlamada ilk çıkış noktamız genellikle müşterilerimizin
zevkleri doğrultusunda belirlediğimiz temamız oluyor. Hatta bazen
müşterilerimizin de kafalarında oluşmuş bazı konseptler olabiliyor ve uygulama
kısmında biz kendi imzamızı enjekte edebiliyoruz. Dediğiniz gibi mekân, yemek
menüsü, menü kartları, masa numaralıkları, davetiye, şeker masası, şeker masası
kartları & poşetleri & fiyonkları, zeminin rengi & halısı,
çiçekler, dekoratif materyaller, ışıklandırma, sahne düzeni, dans pisti,
sandalyeler, peçeteler, karşılama masası & hostesleri & kostümleri, vs.
şu anda aklıma gelen ve gelmeyen pek çok detayda belirlediğimiz temanın
duygusunu vermek için hepsinde davet sahiplerine özel bir tasarım ve
projelendirme hizmeti veriyoruz. Bu bir düğünse gelinlik, damatlık, saç ve
makyaj da moda tasarımcısı kimliğim dolayısıyla bana danışılan ya da bizzat
tekstil ekibimle hazırladığımız kostümlerle de bu temayı tamamlıyoruz.
İ.B: Bir markayı
marka yapan sizce nedir? A46 sizce nerede diğer markalardan ayrışıyor?
T.B.D: Özgünlüğü tercih eden, kendine has bir duruşu olan,
kendine güvenen, ne istediğini bilen, güçlü, kendi ayaklarının üzerinde duran,
modern, cesur insanlar markalarımızın müşteri portföyünü
oluşturuyor.
Örneğin bugün çok sade insanlar da, gösterişten hoşlananlar da biliyorlar ki
benim imzamı attığım gelinlikle alışılagelmiş ve klasik değil yenilikçi ve
farklı bir duruşları olacak. Ya da insanların hayatlarında bir
kere yaşadıkları, zamanı geri almak ve hataları telafi etmek de mümkün
olmayacağı, her şeyin kusursuz olması gereken düğün günlerinde, düğün sahibi
olarak bizi tercih edenler, tüm bu gergin süreci kendilerine hiçbir şekilde
yansıtmayacak, tüm detayları ve yükü üzerlerinden alacak ve de hem kendileri,
hem davetlileri için hafızalardan kazınmayacak, unutulmaz bir gece
yaşayacaklarından çok eminler. Dediğim gibi bu da kapasiteye, potansiyele bağlı
bir durum ve çıtasını gitgide yükselten, referansları katlanarak artan markalara
sahibiz.
İ.B: Yaş aralığı
olmayan bir marka, her yaştan müşteriniz var. Bunu nasıl sağlıyorsunuz? Sizce
kadınlar neden markanızı bu kadar çok seviyor?
T.B.D: Benim ilham perilerim her zaman
Tuvanam ve Tutti markalarını hayat felsefesi olarak da üzerine giyebilen
kadınlar. Sonuçta tasarımlarımda da biraz feminist, biraz maskülen, biraz da
romantik ve fantastik, yarı neşeli yarı ciddi şehirli bir kadın profili öne
çıkıyor. Elbette bu profile de her yaş aralığı girebiliyor. Beni
tercih edenler arasında özellikle mezuniyet kıyafeti için mağazama ya da özel
siparişe gelip, sonrasında nişan, kına ve düğünlerinde yeniden bir araya
geldiğimiz ve her defasında daha da yakınlaştığımız genç müşterilerimle
aramızda bu süreçte duygusal bir bağ oluştuğunu da söylemeliyim. Bu sürekliliği
sağlayabilmek benim en büyük ödülüm. Tuvanam Baby Couture markamla da ilk
tanışma yaş ortalamamız bir hayli düşmüş oldu J
İ.B: Yurtdışında
Beirut mağazanızı açtınız nasıl gidiyor? Oradan aldığınız geri bildirimler ve
markanıza olan yaklaşım nasıl?
T.B.D: Beyrut bugün dünya modasının kalbinin attığı en önemli kentlerden
biri. Oradaki mağazamız için tepeden
tırnağa, bundan sonra açacağımız mağazalar için de örnek teşkil edecek detaylı
ve yepyeni bir konsept oluşturduk. Bununla ilgili de hem sektörden, hem de
sektör dışından o kadar olumlu geri dönüşümler aldık ki, yeni monobrand
mağazalarla ilgili motivasyonumuz çok yüksek.
İ.B: Daha başka yurtdışı
hedefleriniz var mı?
T.B.D: Kıta Avrupası’nda Euro bölgesi ülkelerdeki krizi göz önünde
bulundurduğumuz için yurtdışındaki büyümemizin ilk etapta yine Orta Doğu
ülkelerinden Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle devam
etmesini öngördüğümüzü söyleyebilirim.
İ.B: Profilinize
baktığımda zamana yayılan büyük bir başarı görüyorum ama daha da önemlisi
inanılmaz keyifle yapıldığı belli! Bunun sebebi/sırrı nedir?
T.B.D: Ben zaten
üretkenlikten, hayallerini gerçeğe dönüştürmekten beslenen bir insan olduğum
için, ve bunu yaparken başkalarının da hayallerine ortak olduğum için, mesleğimden
aldığım keyfin, hazzın ne kadar büyük olduğu tartışılmaz!
İ.B: Sizi Türk
modasına ve sektörüne dair heyecanlandıran şeyler var mı? Bu işe yeni başlayan
tasarımcılara öneriniz?
T.B.D: Türkiye’de
moda da dâhil pek çok sektörün yurtdışındakilerden çok sonra, çok daha kısıtlı
bütçelerle temelleri atılmış ve gelişmiş olmasına, bunun yanı sıra moda
konusunda da yine tecrübe ve teknik konulardaki dezavantajlarımıza rağmen, ben kendimize
özgü vizyonumuz ve verimliliğimizle moda sektörünün daha gelişmiş olduğu
ülkelerle aramızdaki farkı minimize ettiğimizi ve giderek daha da
kapatacağımızı düşünüyorum. İstanbul Fashion Week’teki katılımcı sayısındaki
artışın heyecanlanmamız için büyük bir gösterge olduğunu düşünüyorum. Açıkçası
sadece İstanbul’da değil, tüm Türkiye’deki mevcut moda algısının son yıllarda
daha da oturduğu, köklendiği yadsınamayacak bir gerçek. İstanbul Fashion Week
de, düzenlenmeye başladığından beri 7 sezondur, hep attığı güçlü temeller
üzerine bir tuğla daha koyarak çıtasını yükselten bir organizasyon oldu bugüne
kadar. Bu organizasyon, karma defilelerle başlayan genç tasarımcıların,
ilerleyen sezonlarda solo defileye geçtikleri bir düzende, giderek genişlemek
ve yeni tasarımcılara kendilerini ifade edecek bir platform sunabilmek
amacıyla kurulduğu için de, katılımcı sayısının, dolayısıyla temaların,
renklerin, hayal dünyalarının, fikirlerin çeşitlendiği, giderek daha keyifli
hale geldiği, ilgi gördüğü bir platforma dönüşüyor.
İ.B: Sizin için
stil mi moda mı?
T.B.D: Bence özgünlük, insanın kendini diğerlerinden farklı
kılması stil sahibi olmanın en önemli faktörü. Bunun için illaki bir tasarımcı
ya da o sezonun moda akımlarına başvurulması şart değil. Elbette modanın
getirdiği yenilikler, insanın stiline de katkıda bulunabilir, yeni renkler ve
dokunuşlar katabilir ama bana göre gerçek bir stil sahibi zaten güncel
trendlerin içerisinden her zaman taşıyabileceği, demode olmayacağı, zamansız
parçaları süzmeyi başarabilen insandır.
İ.B: Size tamamen
kendini emanet eden müşteri mi sizi zorlar yoksa kendi fikirlerini paylaşan mı?
T.B.D: Daha önce de dediğim gibi, ben müşterilerim konusunda çok
şanslıyım çünkü hep ne istediğini bilen ama aynı zamanda tasarıma önem veren insanlarla
çalışıyorum. Dolayısıyla biz en doğruyu bulurken zaten karşılıklı olarak yarattığımız
sinerji çerçevesinde, doğru ve yanlış bulduklarımızı birbirimizle paylaşmaktan
kaçınmadan ilerliyoruz. Karşı tarafın istemeyeceği bir modeli ya da konsepti ne
ben zorla dayatabilirim, ne de anatomik olarak yakıştırmayacağım bir modeli
müşterinin isteği doğrultusunda olduğu gibi uygulayabilirim.
İ.B: Moda tasarımcısı olmak isteyen, bu konuda eğitimini almış
ve nereden başlayacağını bilemeyen yeni tasarımcılara ilk ne önerirsiniz? İlk adım
nasıl olmalı sizce?
T.B.D: Tasarımı öncelikle içgüdüsel bir
dürtü, bir yetenek olarak görüyorum. Bunun bilincine varan, bu yeteneği
kendinde keşfedenlerin ise yapabileceği ilk şey işin tekniğini öğrenmek adına
eğitimini almak elbette. Ancak sadece tasarım alanında değil, her meslek
dalında eğitim ve tecrübenin kişiye kattıkları çok ayrı. Teorik bilgiyi pratiğe
döküp, işin mutfağını, iç yüzünü ve kendini görmek istediğinden emin olacağı
bir pozisyon için, bir tasarım firmasında ya da ofisinde staj benzeri girişimlerde
bulunulmasını tavsiye ediyorum.
İ.B: Türkiye’de kendi moda markasını yaratmak sizce zor mu? Ya
da artık daha mı kolay? Bir çok genç tasarımcı var. Aynı zamanda genç tasarımcıların
tasarımlarını barındıran karma butikler açılıyor. Bir tasarımcı için
deneyimlemesi gereken bir süreç var
mıdır?
T.B.D: Türkiye’de tasarım algısının oturması ve pek çok genç
tasarımcının kendi isimleriyle, kendi bünyelerinde ya da başka markalar için
tasarım yapıyor olması, bu anlamda bir milattı ve o miladı atlatmış bulunmamız sevindirici
bir gelişim. Bu düzenin varlığı ve işin ticari boyutunun oturması, satış
noktası olmayanların söylediğiniz gibi karma butiklerde, ya da Galata Moda gibi
etkinliklerde kendine yer bulması, genç tasarımcılar için çok büyük bir
güvence. Öte yandan, bilinç ve farkındalık, rekabet unsurunu da beraberinde
getiren bir kavram ve o bilinç ve farkındalıktaki tüketici grubunun oluşturduğu
pastada yeni bir dilime sahip olmak da gitgide daha çok zorlaşıyor ve bu da kaçınılmaz
bir süreç.
İ.B: Bildiğiniz gibi dört büyük moda şehrinde (New York-
Londra- Milano- Paris) düzenlenen moda haftaları daha yeni bitti. Sizce
İstanbul’un bu dört moda şehrinin beşinci ayağı olması için neler gerekir?
Sizce ileride bir gün bu gerçekleşir mi?
T.B.D: Türkiye
tasarım anlamında özellikle son 10 yılda inanılmaz yol kat etmiş bir ülke. Esin
kaynaklarımız, kültürel zenginliklerimiz, renklerimiz, yerel motiflerimizle,
gerçekten bambaşka bir mozaiğe sahibiz ve bu durumun hakkının olumluluk ve
verimlilik anlamında verilmeye başlandığı, kendi markalarımızla, isimlerimizle
dünyaya açılan Türklerin sayısındaki artıştan da belli oluyor. Biz Moda
Tasarımcıları Derneği olarak İstanbul Fashion Week için bir sıralama yapmaktan
ziyade, kıtaları buluşturan ve tüm medeniyetleri kucaklayan bu jeostratejik
noktada ve vizyondayken, hem ulusal, hem uluslararası arenada gördüğümüz ilgiyi
sürdürülebilir bir şekilde arttırmayı hedefliyoruz.
İ.B: İstanbul Fashion Week’ten bahsedelim. Sizce IFW’in
yurtdışında yansımaları oluyor mu?
T.B.D: Öncelikle, tüm davetlileri mutlu etmek
elbette çok zor ama bana göre öncelikle lokal olarak, yerel katılımcıların yer
aldığı mevcut düzenin hiçbir eleştiri almaması için elimizden geleni
yaptığımızı belirtmeliyim. Bunun da en önemli unsurlarından biri şüphesiz
organizasyonun düzenlendiği mekan. Bugüne kadar hem iklim şartlarına, hem günün
koşullarına göre farklı yerlerde denemelerimiz oldu ve en konforluyu, en
doğruyu bulma arayışımızın Karaköy Antrepo’yla sonlanacağını umuyorum. Onun
haricinde sponsorluk sisteminin de her geçen sezon güçlenmesi ve IFW’nin tüm
katılımcı ve destekçilerinin tanıtımı açısından ne kadar doğru bir mecra
olduğuna dair farkındalığın gitgide artmakta olması da beni çok mutlu ediyor.
Bu iyileşmeler sayesinde önümüzdeki yıllarda IFW podyumunda yurtdışı
katılımcıları görme ve yurtdışı basınının gösterdiği ilgiyi arttırma şansımız
bana göre çok büyük.
İ.B: IFW’teki defilenizden bahsedelim. Koleksiyonu nasıl
tanımlarsınız? Koleksiyon renkleriniz/kumaşlar neler? Koleksiyon ürünlerinde
vurguladığınız, koleksiyonu hazırlarken “bunun gözlerden kaçmamasını istiyorum”
dediğiniz detaylar nelerdi?
T.B.D: İstanbul Fashion Week bünyesinde son
sunduğum İlkbahar-Yaz 2013 koleksiyonum, Endüstri Ürünleri Tasarımı alanındaki
eğitimimi en çok yansıtabildiğim koleksiyon olduğunu söylemeliyim. Hem Art Deco
desenlerine, hem de mimari konstrüksiyonlarına krep, jorjet, deri gibi
materyaller ve siyah, beyaz, sarı, yeşil ve kırmızı tonlarını barındıran bir
renk paleti aracılığıyla couture işçiliğinde hayat verdik.
İ.B: Koleksiyonun hikayesi var mı? İzleyiciler, sizce anlatmak istediğinizi hissettiler mi? Bunca zaman IFW için çalıştınız, sizce geri dönüşümü nasıl oldu, aldığınız tepkilerden memnun musunuz?
T.B.D: Art Deco akımı haricinde beni etkileyen diğer bir tema da
özellikle de bir yüzünde seyretmeye doyamayacağımız güzelliklere ev sahipliği
yaparken, öte yandan barındırdığı uçurumlarla, çarpıklıklarla kendi içinde
başka bir Brütalist şehir inşa İstanbul yaşamındaki çelişkiler oldu.
Koleksiyonuma da çok ince işçilik isteyen ve estetik duygusuna hitap eden Art Deco’nun metal fermuarlar, finişsiz dikişler gibi
detaylar aracılığıyla Brütalizm’le girdiği etkileşimi yansıttım ve aldığım
tepkilerden çok memnunun. Moda Tasarımcıları Derneği üyeleri olarak bizim
misyonumuzun zaten Türkiye’nin dünya moda sektörüne yeni akımlar meydana
getirebilmek, yeni soluklar katabilmek adına, birbirimizden güç alabileceğimiz
ve standardizasyon sağlayabileceğimiz tek bir çatı altında buluşabilmek
olduğunu düşünecek olursak, ortak organizasyonlarımızdan biri olan ve herkese
kendi performansını sunabilmenin kapısını aralayan IFW’nin içerisinde yer almak
benim için bağımsız yapacağım bir defileden çok daha anlamlı. Ben ve birçok
meslektaşım İstanbul Moda Haftası’nın da dünyada daha çok ses getirmesi için
aracı olmaktayız. Vogue İtalya’nın Ocak 2012 sayısında Eylül 2011’de
gerçekleştirdiğim Şeker İlavesiz koleksiyonuna yer vermesi bunun bir örneği.
İ.B: Koleksiyonunuz seksi mi romantik mi?
T.B.D: Aslında seksilik
tasarım yaparken göz önünde bulundurmadığım bir kavram, çünkü çabaladıkça daha
da zorlaşacağını düşündüğüm, kişisel bulduğum, içgüdüsel bir algı ve tepki. Ben tüm
koleksiyonlarımda olduğu gibi bu koleksiyonumda da kadın gibi, feminen, dişi
olunmasından yanayım her zaman, ancak bazı modellerde maskülen detaylara ver
verdim. Öte yandan koleksiyonun geneline baktığımızda romantikten ziyade net
çizgilere sahip olmakla birlikte, kişinin kendini nasıl tanımladığı ve görmek
istediğine bağlı bir seksapel barındırdığını da söyleyebilirim.
İ.B: Koleksiyonu bitirdiğiniz anda yeni bir heyecan, yeni tasarımlar
yapma duygusu oluyor mu?Bizler yepyeni koleksiyonu seyrettiğimiz sırada sizin
bütün odak noktanız bir diğer koleksiyon mu?Yoksa anı yaşayıp keyfini çıkardıktan sonra mı
bir diğerine geçiyorsunuz?
T.B.D: Benim tasarımla ilgili heyecanım sadece koleksiyonlarımı tamamladığım anda değil, birden fazla markam dolayısıyla bende devamlılık arz eden, sürekli bir duygu aslında. Dolayısıyla keyiflerim de bir sonrakinin beklentisiyle çok uzun süre tadını çıkaramadığım duygular silsilesine dönüşüyor.
T.B.D: Benim tasarımla ilgili heyecanım sadece koleksiyonlarımı tamamladığım anda değil, birden fazla markam dolayısıyla bende devamlılık arz eden, sürekli bir duygu aslında. Dolayısıyla keyiflerim de bir sonrakinin beklentisiyle çok uzun süre tadını çıkaramadığım duygular silsilesine dönüşüyor.
İ.B: Özel hayatınıza baktığımızda da çok güzel bir beraberlik
ve bu aileye yeni katılan Aslan’ı görüyoruz. Anne olmadan önce ve sonra
hissettiğiniz yenilikler ve bütün değişik duygular tasarımlarınıza da yansıyor
mu?
T.B.D: Normalde çok tez canlı, aceleci bir
yapım var her konuda, ancak söz konusu Aslan olduğunda, o yanımı ister istemez
törpülemek, daha sabırlı olmak durumunda kaldığım için, bu frenlemenin tüm
hayatıma yansıdığını söyleyebilirim. Şu an onun doğal büyüme sürecinde
yaşanması gereken her evreyi tecrübe etmek benim için hem yeni, hem de büyük
bir haz. Tüm bu duyguların koleksiyonlarımdaki izdüşümüyse dinginlik olarak
karşıma çıkıyor.
İ.B: Başarılı bir tasarımcı ve iş kadını olmanın yanı sıra
annelik! İkisini bir arada götürmeyi nasıl başarıyorsunuz?
T.B.D: İlk 6 aylık aylık emzirme döneminde, Aslan’a daha çok tabi olsam
da şu anda hem ona, hem işime ayırmam gereken zamanı dengelemiş durumdayım ve
çok elzem durumlar söz konusu olmadıkça o dengeyi bozmamaya çalışıyorum. Öyle
durumlarda da yine oğlumla birlikte vakit geçirmek için, ona zorunlu ofis
ziyaretleri koyuyoruz ve yine yanımda oluyor J
İ.B: Zorunlu ofis saatleri bence her çalışan anne bunu uygulamalı J Peki son olarak, ileride yapmak istediğiniz, A46 bünyesinde farklı alanda
bir marka/mağaza olacak mı?
T.B.D: Selim Aslan’ın odasını dekore ederken kendimi daha önce yansıtmayı
düşünmediğim bir platformda tasarım yaparken buldum ve kendi atölyemde
hazırladığım el işi patchwork motiflerle süslü nevresim takımları, yastıklar ve
oyuncaklar çok güzel oldu. Beni buna yönelten de, mevcut markaların bu konudaki
eksikliği olduğu için, bundan sonra anne-baba olacaklara bu anlamda bir
kolaylık sağlamayı ve bu tasarımlarımı genişleterek yeni bir marka çatısı
altında toparlamayı düşünmüyor değilim J Bu, şu
anda sadece kafamda projelendirdiğim bir plan olsa da, çok uzun sürmeyecek bir
vadede de gerçekleştirmeyi düşünüyorum.