21 Kasım 2012 Çarşamba

TUVANA BÜYÜKÇINAR DEMİR İLE İŞ VE ÖZEL HAYATINA DAİR SAMİMİ BİR RÖPORTAJ

 "BAŞKALARININ HAYALLERİNE ORTAK OLDUĞUM İÇİN
MESLEĞİMDEN ALDIĞIM KEYFİN BÜYÜKLÜĞÜ TARTIŞILMAZ!"


İstanbul Fashion Week biteli epeyce bir zaman oldu fakat bugüne kadar bir çok kez konuşup bir türlü bir araya gelme fırsatı bulamadığım, kendisiyle çok röportaj yapmak istediğim ve tabii ki tasarımcı kişiliğine bayıldığım Tuvana Büyükçınar Demir ile röportaj yapmama vesile oldu ;)

 Sürekli kendini yenileyen, "daha fazla neler yapabilirim"in peşinden koşan ve başaran, kıpır kıpır, mesleğine aşık, hayat dolu, başarılı iş kadınlığının yanı sıra çok güzel bir anne! Çokça iş hayatından, tasarımcı olmak isteyen gençlere verdiği önemli detaylardan, biraz da aile yaşantısından ve gelecekteki hayallerinden konuştuğumuz Tuvana Büyükçınar Demir röportajını sizlerle paylaşmaktan çok büyük keyif duyuyorum..



İ.B: Öncelikle uzun zamandır konuşup, bir türlü fırsat yakalayamağım röportajı, bugün gerçekleştirdiğim için çok mutluyum J İlk olarak isterseniz A46 kaç senedir bizlerle? Oradan başlayalım.
T.B.D: A46, 1999 yılında Nişantaşı Abdi İpekçi Caddesi’nde açtığımız butiğimizin bulunduğu Kaşıkçıoğlu Apartmanı’nın bina numarasıydı. Şu an bina numarası değişse de, kuruluşundan itibaren marka bilinirliğinin çok çabuk artıp, çok hızla büyüyerek başka sektörlerde de varlık gösteren bir grup şirketine dönüştüğü sürece bugün geriye dönüp baktığımızda,  bayrağımızı yurtdışında da dalgalandırdığımız bir marka yaratmış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz.
İ.B: A46 kendi bünyesi içinde birbirini destekleyen kollara ayrılıyor. Bunlardan biraz bahseder misiniz, A46 yıllar içinde hangi aşamalardan geçti? 
T.B.D: Tasarıma karşı eğilimim ve hassasiyetim neredeyse çocukluk yıllarıma dayanıyor,  annemle birlikte tüm Vizon dergisi ekibi aracılığıyla da o dünyanın hep içinde oldum. Ama moda sektörüne aktif olarak girmem 1991 yılında çeşitli dergilerde moda editörlüğü yapmaya başlamamla gerçekleşti. Sonrasında 1999’dan itibaren sırasıyla mağazacılık, özel siparişler, organizasyon ve tekstil ihracatı geldi. Organizasyon apayrı ve yaratıcılığın sınır tanımadığı büyülü bir dünya.  Tuvanam, Tutti ve Tuvanam Baby Couture tekstilde dünyaya açıldığımız, yine kendi yarattığımız markalarımız, gözbebeklerimiz. A46 Grup bünyesinde yine çok yakında aktive olacak netlence.com adlı internet portalının özgün konseptiyle de Türkiye’de bir ilki gerçekleştireceğiz ve çok heyecanlıyız.  

İ.B: Çok güzel bir haber bu. A46 bünyesinde bir internet sitesi! Biz de büyük bir heyecanla bekliyoruz.. Peki, organizasyon işi aslında farklı gibi gözükse de yaratıcılığı çok fazla destekleyen bir alan, siz bu sürece dâhil olmaya nasıl karar verdiniz?
T.B.D: Kültürel olarak seremonileri seven bir toplumuz ve bireysel olarak nişan, kına, düğün, doğumgünü ve sünnet gibi kutlamalarla, kurumsal davetler, lansmanlar, yeni yıl parti ve baloları gibi özel günlerin bugünkü formuna Cumhuriyet dönemi boyunca devamlı gelişerek, hatta komplikeleşerek yavaş yavaş geldiğini söyleyebilirim. Biz bu sürece yaklaşık 10 yıl önce, tekstil için yarattığımız markanın ardından bu kez kişiye ve kurumlara özel event ve mekân tasarımları mottomuzla yola çıkarak dâhil olduk. Bu her şeyden önce çok iyi bir ekip işi ve yıllar içerisinde hem bizimle birlikte tecrübe kazanan yol arkadaşlarımız, hem de firmamız büyüdükçe aramıza katılan taze kanlarla, kapasitemiz gitgide büyüdü.

İ.B: Benim de bulunduğum çoğu düğün ya da çeşitli organizasyonlarda A46 imzasını görüyorum ve hepsi birbirinden çok farklı. İnsan büyüleniyor! Davet ya da bir marka organizasyonu evet farklı olur, hepsinin kendi konsepti, bulunduğu sektöre göre ayrışımları var fakat düğünlerde hiçbiri birbirinin aynısı olmuyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
T.B.D: Bizi fabrikasyon organizasyon firmalarından ayıran yönümüz kişiye özel tasarım yapmamız olduğu için, planlamada ilk çıkış noktamız genellikle müşterilerimizin zevkleri doğrultusunda belirlediğimiz temamız oluyor. Hatta bazen müşterilerimizin de kafalarında oluşmuş bazı konseptler olabiliyor ve uygulama kısmında biz kendi imzamızı enjekte edebiliyoruz. Dediğiniz gibi mekân, yemek menüsü, menü kartları, masa numaralıkları, davetiye, şeker masası, şeker masası kartları & poşetleri & fiyonkları, zeminin rengi & halısı, çiçekler, dekoratif materyaller, ışıklandırma, sahne düzeni, dans pisti, sandalyeler, peçeteler, karşılama masası & hostesleri & kostümleri, vs. şu anda aklıma gelen ve gelmeyen pek çok detayda belirlediğimiz temanın duygusunu vermek için hepsinde davet sahiplerine özel bir tasarım ve projelendirme hizmeti veriyoruz. Bu bir düğünse gelinlik, damatlık, saç ve makyaj da moda tasarımcısı kimliğim dolayısıyla bana danışılan ya da bizzat tekstil ekibimle hazırladığımız kostümlerle de bu temayı tamamlıyoruz.

İ.B: Bir markayı marka yapan sizce nedir? A46 sizce nerede diğer markalardan ayrışıyor?
T.B.D: Özgünlüğü tercih eden, kendine has bir duruşu olan, kendine güvenen, ne istediğini bilen, güçlü, kendi ayaklarının üzerinde duran, modern, cesur insanlar markalarımızın müşteri portföyünü
oluşturuyor. Örneğin bugün çok sade insanlar da, gösterişten hoşlananlar da biliyorlar ki benim imzamı attığım gelinlikle alışılagelmiş ve klasik değil yenilikçi ve farklı bir duruşları olacak. Ya da insanların hayatlarında bir kere yaşadıkları, zamanı geri almak ve hataları telafi etmek de mümkün olmayacağı, her şeyin kusursuz olması gereken düğün günlerinde, düğün sahibi olarak bizi tercih edenler, tüm bu gergin süreci kendilerine hiçbir şekilde yansıtmayacak, tüm detayları ve yükü üzerlerinden alacak ve de hem kendileri, hem davetlileri için hafızalardan kazınmayacak, unutulmaz bir gece yaşayacaklarından çok eminler. Dediğim gibi bu da kapasiteye, potansiyele bağlı bir durum ve çıtasını gitgide yükselten, referansları katlanarak artan markalara sahibiz.  

İ.B: Yaş aralığı olmayan bir marka, her yaştan müşteriniz var. Bunu nasıl sağlıyorsunuz? Sizce kadınlar neden markanızı bu kadar çok seviyor?
T.B.D: Benim ilham perilerim her zaman Tuvanam ve Tutti markalarını hayat felsefesi olarak da üzerine giyebilen kadınlar. Sonuçta tasarımlarımda da biraz feminist, biraz maskülen, biraz da romantik ve fantastik, yarı neşeli yarı ciddi şehirli bir kadın profili öne çıkıyor. Elbette bu profile de her yaş aralığı girebiliyor. Beni tercih edenler arasında özellikle mezuniyet kıyafeti için mağazama ya da özel siparişe gelip, sonrasında nişan, kına ve düğünlerinde yeniden bir araya geldiğimiz ve her defasında daha da yakınlaştığımız genç müşterilerimle aramızda bu süreçte duygusal bir bağ oluştuğunu da söylemeliyim. Bu sürekliliği sağlayabilmek benim en büyük ödülüm. Tuvanam Baby Couture markamla da ilk tanışma yaş ortalamamız bir hayli düşmüş oldu J
 
İ.B: Yurtdışında Beirut mağazanızı açtınız nasıl gidiyor? Oradan aldığınız geri bildirimler ve markanıza olan yaklaşım nasıl?
T.B.D: Beyrut bugün dünya modasının kalbinin attığı en önemli kentlerden biri.  Oradaki mağazamız için tepeden tırnağa, bundan sonra açacağımız mağazalar için de örnek teşkil edecek detaylı ve yepyeni bir konsept oluşturduk. Bununla ilgili de hem sektörden, hem de sektör dışından o kadar olumlu geri dönüşümler aldık ki, yeni monobrand mağazalarla ilgili motivasyonumuz çok yüksek.
 
İ.B: Daha başka yurtdışı hedefleriniz var mı?
T.B.D: Kıta Avrupası’nda Euro bölgesi ülkelerdeki krizi göz önünde bulundurduğumuz için yurtdışındaki büyümemizin ilk etapta yine Orta Doğu ülkelerinden Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle devam etmesini öngördüğümüzü söyleyebilirim.
 
İ.B: Profilinize baktığımda zamana yayılan büyük bir başarı görüyorum ama daha da önemlisi inanılmaz keyifle yapıldığı belli! Bunun sebebi/sırrı nedir?
T.B.D: Ben zaten üretkenlikten, hayallerini gerçeğe dönüştürmekten beslenen bir insan olduğum için, ve bunu yaparken başkalarının da hayallerine ortak olduğum için, mesleğimden aldığım keyfin, hazzın ne kadar büyük olduğu tartışılmaz!

İ.B: Sizi Türk modasına ve sektörüne dair heyecanlandıran şeyler var mı? Bu işe yeni başlayan tasarımcılara öneriniz?
T.B.D: Türkiye’de moda da dâhil pek çok sektörün yurtdışındakilerden çok sonra, çok daha kısıtlı bütçelerle temelleri atılmış ve gelişmiş olmasına, bunun yanı sıra moda konusunda da yine tecrübe ve teknik konulardaki dezavantajlarımıza rağmen, ben kendimize özgü vizyonumuz ve verimliliğimizle moda sektörünün daha gelişmiş olduğu ülkelerle aramızdaki farkı minimize ettiğimizi ve giderek daha da kapatacağımızı düşünüyorum. İstanbul Fashion Week’teki katılımcı sayısındaki artışın heyecanlanmamız için büyük bir gösterge olduğunu düşünüyorum. Açıkçası sadece İstanbul’da değil, tüm Türkiye’deki mevcut moda algısının son yıllarda daha da oturduğu, köklendiği yadsınamayacak bir gerçek. İstanbul Fashion Week de, düzenlenmeye başladığından beri 7 sezondur, hep attığı güçlü temeller üzerine bir tuğla daha koyarak çıtasını yükselten bir organizasyon oldu bugüne kadar. Bu organizasyon, karma defilelerle başlayan genç tasarımcıların, ilerleyen sezonlarda solo defileye geçtikleri bir düzende, giderek genişlemek ve yeni tasarımcılara kendilerini  ifade edecek bir platform sunabilmek amacıyla kurulduğu için de, katılımcı sayısının, dolayısıyla temaların, renklerin, hayal dünyalarının, fikirlerin çeşitlendiği, giderek daha keyifli hale geldiği, ilgi gördüğü bir platforma dönüşüyor.
 
İ.B: Sizin için stil mi moda mı?
T.B.D: Bence özgünlük, insanın kendini diğerlerinden farklı kılması stil sahibi olmanın en önemli faktörü. Bunun için illaki bir tasarımcı ya da o sezonun moda akımlarına başvurulması şart değil. Elbette modanın getirdiği yenilikler, insanın stiline de katkıda bulunabilir, yeni renkler ve dokunuşlar katabilir ama bana göre gerçek bir stil sahibi zaten güncel trendlerin içerisinden her zaman taşıyabileceği, demode olmayacağı, zamansız parçaları süzmeyi başarabilen insandır.

İ.B: Size tamamen kendini emanet eden müşteri mi sizi zorlar yoksa kendi fikirlerini paylaşan mı?
T.B.D: Daha önce de dediğim gibi, ben müşterilerim konusunda çok şanslıyım çünkü hep ne istediğini bilen ama aynı zamanda tasarıma önem veren insanlarla çalışıyorum. Dolayısıyla biz en doğruyu bulurken zaten karşılıklı olarak yarattığımız sinerji çerçevesinde, doğru ve yanlış bulduklarımızı birbirimizle paylaşmaktan kaçınmadan ilerliyoruz. Karşı tarafın istemeyeceği bir modeli ya da konsepti ne ben zorla dayatabilirim, ne de anatomik olarak yakıştırmayacağım bir modeli müşterinin isteği doğrultusunda olduğu gibi uygulayabilirim.   
 
İ.B: Moda tasarımcısı olmak isteyen, bu konuda eğitimini almış ve nereden başlayacağını bilemeyen yeni tasarımcılara ilk ne önerirsiniz? İlk adım nasıl olmalı sizce?
T.B.D: Tasarımı öncelikle içgüdüsel bir dürtü, bir yetenek olarak görüyorum. Bunun bilincine varan, bu yeteneği kendinde keşfedenlerin ise yapabileceği ilk şey işin tekniğini öğrenmek adına eğitimini almak elbette. Ancak sadece tasarım alanında değil, her meslek dalında eğitim ve tecrübenin kişiye kattıkları çok ayrı. Teorik bilgiyi pratiğe döküp, işin mutfağını, iç yüzünü ve kendini görmek istediğinden emin olacağı bir pozisyon için, bir tasarım firmasında ya da ofisinde staj benzeri girişimlerde bulunulmasını tavsiye ediyorum.

İ.B: Türkiye’de kendi moda markasını yaratmak sizce zor mu? Ya da artık daha mı kolay? Bir çok genç tasarımcı var.  Aynı zamanda genç tasarımcıların tasarımlarını barındıran karma butikler açılıyor. Bir tasarımcı için deneyimlemesi  gereken bir süreç var mıdır?
T.B.D: Türkiye’de tasarım algısının oturması ve pek çok genç tasarımcının kendi isimleriyle, kendi bünyelerinde ya da başka markalar için tasarım yapıyor olması, bu anlamda bir milattı ve o miladı atlatmış bulunmamız sevindirici bir gelişim. Bu düzenin varlığı ve işin ticari boyutunun oturması, satış noktası olmayanların söylediğiniz gibi karma butiklerde, ya da Galata Moda gibi etkinliklerde kendine yer bulması, genç tasarımcılar için çok büyük bir güvence. Öte yandan, bilinç ve farkındalık, rekabet unsurunu da beraberinde getiren bir kavram ve o bilinç ve farkındalıktaki tüketici grubunun oluşturduğu pastada yeni bir dilime sahip olmak da gitgide daha çok zorlaşıyor ve bu da kaçınılmaz bir süreç.
 
İ.B: Bildiğiniz gibi dört büyük moda şehrinde (New York- Londra- Milano- Paris) düzenlenen moda haftaları daha yeni bitti. Sizce İstanbul’un bu dört moda şehrinin beşinci ayağı olması için neler gerekir? Sizce ileride bir gün bu gerçekleşir mi?
T.B.D: Türkiye tasarım anlamında özellikle son 10 yılda inanılmaz yol kat etmiş bir ülke. Esin kaynaklarımız, kültürel zenginliklerimiz, renklerimiz, yerel motiflerimizle, gerçekten bambaşka bir mozaiğe sahibiz ve bu durumun hakkının olumluluk ve verimlilik anlamında verilmeye başlandığı, kendi markalarımızla, isimlerimizle dünyaya açılan Türklerin sayısındaki artıştan da belli oluyor. Biz Moda Tasarımcıları Derneği olarak İstanbul Fashion Week için bir sıralama yapmaktan ziyade, kıtaları buluşturan ve tüm medeniyetleri kucaklayan bu jeostratejik noktada ve vizyondayken, hem ulusal, hem uluslararası arenada gördüğümüz ilgiyi sürdürülebilir bir şekilde arttırmayı hedefliyoruz.

İ.B: İstanbul Fashion Week’ten bahsedelim. Sizce IFW’in yurtdışında yansımaları oluyor mu?
T.B.D: Öncelikle, tüm davetlileri mutlu etmek elbette çok zor ama bana göre öncelikle lokal olarak, yerel katılımcıların yer aldığı mevcut düzenin hiçbir eleştiri almaması için elimizden geleni yaptığımızı belirtmeliyim. Bunun da en önemli unsurlarından biri şüphesiz organizasyonun düzenlendiği mekan. Bugüne kadar hem iklim şartlarına, hem günün koşullarına göre farklı yerlerde denemelerimiz oldu ve en konforluyu, en doğruyu bulma arayışımızın Karaköy Antrepo’yla sonlanacağını umuyorum. Onun haricinde sponsorluk sisteminin de her geçen sezon güçlenmesi ve IFW’nin tüm katılımcı ve destekçilerinin tanıtımı açısından ne kadar doğru bir mecra olduğuna dair farkındalığın gitgide artmakta olması da beni çok mutlu ediyor. Bu iyileşmeler sayesinde önümüzdeki yıllarda IFW podyumunda yurtdışı katılımcıları görme ve yurtdışı basınının gösterdiği ilgiyi arttırma şansımız bana göre çok büyük.
 
İ.B: IFW’teki defilenizden bahsedelim. Koleksiyonu nasıl tanımlarsınız? Koleksiyon renkleriniz/kumaşlar neler? Koleksiyon ürünlerinde vurguladığınız, koleksiyonu hazırlarken “bunun gözlerden kaçmamasını istiyorum” dediğiniz detaylar nelerdi?
T.B.D: İstanbul Fashion Week bünyesinde son sunduğum İlkbahar-Yaz 2013 koleksiyonum, Endüstri Ürünleri Tasarımı alanındaki eğitimimi en çok yansıtabildiğim koleksiyon olduğunu söylemeliyim. Hem Art Deco desenlerine, hem de mimari konstrüksiyonlarına krep, jorjet, deri gibi materyaller ve siyah, beyaz, sarı, yeşil ve kırmızı tonlarını barındıran bir renk paleti aracılığıyla couture işçiliğinde hayat verdik.



İ.B: Koleksiyonun hikayesi var mı? İzleyiciler, sizce anlatmak istediğinizi hissettiler mi? Bunca zaman IFW için çalıştınız, sizce geri dönüşümü nasıl oldu, aldığınız tepkilerden memnun musunuz?

T.B.D: Art Deco akımı haricinde beni etkileyen diğer bir tema da özellikle de bir yüzünde seyretmeye doyamayacağımız güzelliklere ev sahipliği yaparken, öte yandan barındırdığı uçurumlarla, çarpıklıklarla kendi içinde başka bir Brütalist şehir inşa İstanbul yaşamındaki çelişkiler oldu. Koleksiyonuma da çok ince işçilik isteyen ve estetik duygusuna hitap eden Art Deco’nun  metal fermuarlar, finişsiz dikişler gibi detaylar aracılığıyla Brütalizm’le girdiği etkileşimi yansıttım ve aldığım tepkilerden çok memnunun. Moda Tasarımcıları Derneği üyeleri olarak bizim misyonumuzun zaten Türkiye’nin dünya moda sektörüne yeni akımlar meydana getirebilmek, yeni soluklar katabilmek adına, birbirimizden güç alabileceğimiz ve standardizasyon sağlayabileceğimiz tek bir çatı altında buluşabilmek olduğunu düşünecek olursak, ortak organizasyonlarımızdan biri olan ve herkese kendi performansını sunabilmenin kapısını aralayan IFW’nin içerisinde yer almak benim için bağımsız yapacağım bir defileden çok daha anlamlı. Ben ve birçok meslektaşım İstanbul Moda Haftası’nın da dünyada daha çok ses getirmesi için aracı olmaktayız. Vogue İtalya’nın Ocak 2012 sayısında Eylül 2011’de gerçekleştirdiğim Şeker İlavesiz koleksiyonuna yer vermesi bunun bir örneği.

İ.B: Koleksiyonunuz seksi mi romantik mi?
T.B.D: Aslında seksilik tasarım yaparken göz önünde bulundurmadığım bir kavram, çünkü çabaladıkça daha da zorlaşacağını düşündüğüm, kişisel bulduğum,  içgüdüsel bir algı ve tepki. Ben tüm koleksiyonlarımda olduğu gibi bu koleksiyonumda da kadın gibi, feminen, dişi olunmasından yanayım her zaman, ancak bazı modellerde maskülen detaylara ver verdim. Öte yandan koleksiyonun geneline baktığımızda romantikten ziyade net çizgilere sahip olmakla birlikte, kişinin kendini nasıl tanımladığı ve görmek istediğine bağlı bir seksapel barındırdığını da söyleyebilirim.
 
İ.B: Koleksiyonu bitirdiğiniz anda yeni bir heyecan, yeni tasarımlar yapma duygusu oluyor mu?Bizler yepyeni koleksiyonu seyrettiğimiz sırada sizin bütün odak noktanız bir diğer koleksiyon mu?Yoksa anı yaşayıp keyfini çıkardıktan sonra mı bir diğerine geçiyorsunuz?

T.B.D: Benim tasarımla ilgili heyecanım sadece koleksiyonlarımı tamamladığım anda değil, birden fazla markam dolayısıyla bende devamlılık arz eden, sürekli bir duygu aslında. Dolayısıyla keyiflerim de bir sonrakinin beklentisiyle çok uzun süre tadını çıkaramadığım duygular silsilesine dönüşüyor.

İ.B: Özel hayatınıza baktığımızda da çok güzel bir beraberlik ve bu aileye yeni katılan Aslan’ı görüyoruz. Anne olmadan önce ve sonra hissettiğiniz yenilikler ve bütün değişik duygular tasarımlarınıza da yansıyor mu?
T.B.D: Normalde çok tez canlı, aceleci bir yapım var her konuda, ancak söz konusu Aslan olduğunda, o yanımı ister istemez törpülemek, daha sabırlı olmak durumunda kaldığım için, bu frenlemenin tüm hayatıma yansıdığını söyleyebilirim. Şu an onun doğal büyüme sürecinde yaşanması gereken her evreyi tecrübe etmek benim için hem yeni, hem de büyük bir haz. Tüm bu duyguların koleksiyonlarımdaki izdüşümüyse dinginlik olarak karşıma çıkıyor.
 
İ.B: Başarılı bir tasarımcı ve iş kadını olmanın yanı sıra annelik! İkisini bir arada götürmeyi nasıl başarıyorsunuz?
T.B.D: İlk 6 aylık aylık emzirme döneminde, Aslan’a daha çok tabi olsam da şu anda hem ona, hem işime ayırmam gereken zamanı dengelemiş durumdayım ve çok elzem durumlar söz konusu olmadıkça o dengeyi bozmamaya çalışıyorum. Öyle durumlarda da yine oğlumla birlikte vakit geçirmek için, ona zorunlu ofis ziyaretleri koyuyoruz ve yine yanımda oluyor J


İ.B: Zorunlu ofis saatleri bence her çalışan anne bunu uygulamalı  J Peki son olarak, ileride yapmak istediğiniz, A46 bünyesinde farklı alanda bir marka/mağaza olacak mı?
T.B.D: Selim Aslan’ın odasını dekore ederken kendimi daha önce yansıtmayı düşünmediğim bir platformda tasarım yaparken buldum ve kendi atölyemde hazırladığım el işi patchwork motiflerle süslü nevresim takımları, yastıklar ve oyuncaklar çok güzel oldu. Beni buna yönelten de, mevcut markaların bu konudaki eksikliği olduğu için, bundan sonra anne-baba olacaklara bu anlamda bir kolaylık sağlamayı ve bu tasarımlarımı genişleterek yeni bir marka çatısı altında toparlamayı düşünmüyor değilim J Bu, şu anda sadece kafamda projelendirdiğim bir plan olsa da, çok uzun sürmeyecek bir vadede de gerçekleştirmeyi düşünüyorum.



 

 

 

 

15 Kasım 2012 Perşembe

YILBAŞI VE KAR GELİYOOOOR, BU DEMEK OLUYOR Kİ KAZAKLAR FORA =)

 Evet biliyorum Yılbaşı'na daha 1,5 ay gibi bir zaman var ama umarım siz de benim gibi Yılbaşı süslemelerini gördüğünüzde çocuklar gibi seviniyorsunuzdur. =) Yılbaşı zamanı ve kış ayı-özellikle de kar yağdığı zaman çokça bir mutluluk =) sarıveriyor dört bir yanımı, o yüzden ben hala çocuklar gibi şen oluyorum her kar yağdığında =)  Yavaş yavaş çoğu alışveriş merkezinde ve mağazalarda Yılbaşı süslemeleri başlamışken e mevsim de malum kış, bu sezonun kazaklarını incelerken Yılbaşı'nda da kazak giymek isteyenlere bir kaç tavsiye sunmak istedim.
 
 Havaların yavaş yavaş soğumaya başlamasıyla hepimizin giyimi havayla doğru orantıda değişmeye başladı. Taytlar, rengarenk çoraplar, uzun çizmeler, biker botlar, kabanlar, montlar, parkalar ve tabii ki olmazsa olmazlardan kazaklar gün yüzüne çoktan çıktı. Kışın, en sevdiğim ürünlerin başında gelir kazak, çok fazla üşüyen biri olarak kaşmir, yün, angora, renkli, gri, pudra, siyah, beyaz.... hiç farketmeden bayılarak giyerim kazaklarımı =) Özellikle bol yünlü, kar motifli ve kocaman yakalı kazaklar favorim.
 









Erdem




Chloe




DKNY
 

 Bu kış bütün markaların sezon vitrinlerinde ya da koleksiyonlarını incelediğinizde siyah, fildişi, bodro, mürdüm, vişne rengi, pudra, gri tonları, kamuflaj desen ya da hayvan desen baskılı kazakları görmeniz çok mümkün. Tabii ki renkli kazaklar da bulabilirsiniz ama genel hatlar bu tonlarda. Kazaklarda renkli taş işlemeler ile yine taş işlemeli apoletler, zımba (zımba detayını biraz abarttığımızı düşünüyorum!), soğuk baskı yazılar ve her kışın vazgeçilmezi kar motifli detaylar yer almakta. Çok renkli ya da taş işlemeli kazaklar güzel bir kombinle çok güzel dursa da unutmayın, bu sezon da sert, üzeri renkli taşlı ya da sade (gold olabilir) kolyeler çok moda. Alacağınız düz renk bir kazağın üzerine böyle bir kolye taktığınız zaman herkesten farklı olursunuz ve de tarzınızı ortaya koymuş olursunuz ;)



DKNY


DKNY


 Eğer ki Yılbaşı'nı evinizde ya da kışlık bir tatil bölgesinde geçirecekseniz ve sade bir kutlama yapacaksanız yine seçeceğiniz "Yılbaşı" temalı bir kazakla muhteşem kombinler yaratabilirsiniz.


Lot78

Moschino
Banjo & Matilda

DKNY

Moschino

Stella McCartney

 
 Bu sezon öne çıkan renklerden biri olan bordo, zümrüt yeşili ya da klasik renkleri tercih edenlerdenseniz siyah, etek uçları hafif volanlı deri mini bir eteğin üzerine renkli taşlar işlenmiş bir kazak giyebilirsiniz.


3.1 Phillip Lim


 
Ya da skinny dediğimiz dar bir pantolonla yine seçeceğiniz mini pullu bir kazakla gecenin iddialı kişilerinden olabilirsiniz ;)

Oscar de la Renta

 Hemen aklıma gelen kombinler bunlar, artık iş sizde biraz yaratıcılığınızı kullanın ;)  Yalnız size minik bir önerim; iddialı olacağım derken abartmaya hiç gerek yok, sadelikle de çok şık olunabileceğinin altını çizmek isterim. Önemli olan, eğer ki kazağınız çok patlayan(vurgulu) bir renkse ya da üzerinde çok fazla detay varsa mümkün olduğunca kombinlediğiniz diğer parçaların sade olmasına özen gösterin. Gerisi zaten kendiliğinden gelir ;)

Markus Lupfer

Meadham Kirchhoff

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

8 Kasım 2012 Perşembe

MELEKLER YERYÜZÜNE İNDİ!

 Dün akşam New York'a ihtişamlı melekler indi! Herkesi kendine hayran bırakan kostümleri ve kareografisi ile Victoria's Secret defilesi yine büyüleyiciydi. Her yıl büyük bir merakla beklenen defilenin podyumunda bu sene 65 farklı kostüm yer aldı.





 Büyük bir görsel şovla izleyenlerin keyifle izlediği Victoria's Secret defilesine her sene olduğu gibi bu sene de canlı performanslarıyla meleklere eşlik eden sanatçılar; Rihanna, Justin Bieber ve Bruno Mars oldu.







 
 
 

 
 

 Defile açılışını yapan isim muhteşem kırmızı peleriniyle Adriana Lima oldu.

 



 Victoria's Secret, bütün görkemli kostümlerin haricinde her sene değerli taşlarla işlenmiş bir ürün üretir ve onu kimin sunacağı da merakla beklenir. Bu sene 2.5 milyon dolar değerindeki "Fantasy Bra"yı taşıyan model Alessandra Ambrosio oldu.






 Modellerin de izleyenler kadar eğlendikleri Victoria's Secret defileleri öncesinde hummalı bir cast(model) seçimi gerçekleşir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda seçilen modeller büyük bir özenle Victoria's Secret defilesinin olacağı güne kadar kampa girer ve o gün için çalışmalarına başlarlar. Baya zorlu ve yorucu antremanların sonucunda büyük gün gelip çatar ve ortaya muhteşem bir şölen çıkar. Neden Victoria's Secret defileleri öncesinde erkeklere odaklanılır bilmiyorum ama =) bence her sene bir defa izleyebildiğimiz bu defileyi keyifle izlemeli herkes. Yılbaşı Gecesi'nin fenomenlerinden biri haline gelen Victoria's Secret defilesini izlemeyi ben de büyük bir merakla bekliyorum ;)









 














































7 Kasım 2012 Çarşamba

TASARIMCILARIN EN SEVDİĞİ KIRMIZI COCA-COLA

 Hemen hemen herkesin günlük hayatındaki vazgeçilmezlerinden biridir Coca-Cola. Kimi ambalajının rengine kimi tadına vurgundur, yine de herkesin ortak noktası kırmızı kapağın altında aldıkları keyiftir...
 
 Dünyanın her yerinde herkesin bildiği kült marka Coca-Cola bugün 126 yaşında. 1886 yılında Dr. John S. Pemberton tarafından bulunan içeçeğin logosu, Dr. Pemberton'ın ortağı Frank Robinson'ın kendi el yazısıyla yazdığı "Coca-Cola" 'dır. Frank Robinson Coca-Cola ismini bulduğunda çift c'nin (CC) reklamcı gözüyle çok iyi duracağına kanaat getirir ve böylece markanın ismini koyarlar. Kırıldığında veya karanlıkta bile tanınacak bir şişe yaratma arzusuyla yaratılan Coca-Cola şişesi de 1915 yılında Root Glass şirketi tarafından tasarlanmış ve dünyada ilk patenti almıştı.





 

 Dünya genelindeki koleksiyonerlerin de en gözde parçalarından biridir, hele ki son yıllarda ünlü tasarımcılarla Coca-Cola'nın ortaklaşa projeler gerçekleştirmesinden sonra koleksiyonerlerin koleksiyonları hepten renklendi =) Coca-Cola şişe ve kutularını giydiren tasarımcılar Alberta Ferretti, Blumarine, Etro, Fendi, Ferre, Marni, Missoni, Moschino, Manolo Blahnik, Versace, Salvatore Ferragamo ve son yıllarda Missoni, Karl Lagerfeld ve Jean Paul Gaultier oldu. Türkiye'de ise 125. yıl şerefine Rıfat Özbek, Dice Kayek, Ümit Ünal, Elif Cığızoğlu, Yazbukey ve Hakan Yıldırım Coca-Cola şişelerini giydiren tasarımcılar oldu.



Alberta Ferretti

Alberta Ferretti
Blumarine

Blumarine
Roberto Cavalli

Diane von Furstenberg

Etro

Etro
Ferre

Jean Paul Gaultier

Karl Lagerfeld

Manolo Blahnik




Marni

Missoni

Moschino

Salvatore Ferragamo

Sex And The City filmi için tasarlanan şişeler

Sonia Rykiel
Versace



 Geçen sene 125. yılını kutlayan Coca-Cola dünya genelinde kutlandı. Ülkemizde de "geçmişten günümüze" Coca-Cola şişeleri raflarda yerini aldı.





  Amerika'da da 125. yıl şerefine "dün-bugün-yarın" temalı Coca-Cola şişe ve kutu tasarımları yapıldı.




 Coca-Cola sadece bir içecek değil aynı zamanda bir ikon, tarz, trend, gizem, bir tasarım objesi, hayatımızda en sevdiğimiz kırmızı... Şişesi, kutusu, kapağı hepsi değerli bir parça... Ülkemizde de on yılı aşkın süredir faal olan Coca-Cola koleksiyoncular derneği mevcut. Aman dikkat benden size tavsiye, bir koleksiyonere koleksiyonu için asla pet şişe hediye etmeyin, çok nazik olduğunuzu söyler ama ne yazık ki bu onu mutlu etmez. Tasarım şişesi gözünüze çarptıysa muhteşem, hemen onu alın ve koleksiyoncu arkadaşınıza verin, mutluluğunu o an göreceksiniz! ;)