"MÜCEVHERİN EN BÜYÜK ÖZELLİĞİ, DÜNYADA EŞSİZ OLABİLMESİDİR"
IFW defileleri süresince sizlerle podyumda koleksiyonlarıyla yer alan tasarımcıları an be an paylaştım. Modaseverler ve tasarımcılar için çok keyifli bir o kadar da yorucu olan haftayı geride bıraktığımızda koleksiyonları daha dikkatli ve detaylı inceleme fırsatı buluyoruz.
Detaylarıyla hem koleksiyonunu hem de kendisini daha yakından tanımak için Türkiye'nin ilk haute couture takı tasarımcısı ve aynı zamanda da markası olmayı başaran Deniz Kaprol'un kapısını çaldım! =) Deniz Kaprol'le yaptığım röportajda "YAŞAMIN ŞİFRESİ" koleksiyonundan, IFW gözlemlerinden, kendi markasının geleceğinden, hayallerinden ve bundan sonraki hedeflerinden bahsettiğimiz bu keyifli sohbeti sizlerle paylaşmaktan büyük bir keyif duyuyorum...
İ.B. : Öncelike çok yoğun bir koşuşturmacanın hemen ardından röportaj isteğimi çok sıcak karşıladığınız ve beni ağırladığınız için çok teşekkür ederim. İsterseniz kısaca Deniz Kaprol kaç senedir bizlerle, markanın oluşum süreci ve kat ettiği yollardan kısaca bahsedelim?
D.K. : Eğitimimi, New York’ta Fashion Institute of Technology de
Kadın Giyim üzerine tamamladım. Aynı zamanda Jewellery Design üzerine derslerde
aldım, Amerika Birleşik Devletleri’nde önde gelen firmalarda tasarımcı olarak
çalıştım. Türkiye’ye döndükten sonra yine ülkenin en büyük firmalarında
(Boyner, Goldaş gibi) tasarımcı-marka yöneticisi olarak görev aldım. Yurt içi
ve yurt dışında pek çok moda seminerine, eğitim programlarına eğitmen olarak
katıldım. Deniz Kaprol adıyla uzun yıllardır trend analizleri yaparak,
yerli-yabancı şirketlere danışmanlık hizmeti verdim. Pek çok dergi ve internet
sitelerine takı ve aksesuar trendleri üzerine uzun yıllar yazılar yazdım ve
birçok dergiye de moda editörlüğü yaptım. Moda Tasarımcıları Derneği’nin
kurulduğu yıldan itibaren bugüne kadar Yönetim Kurulu Üyeliği görevini yürüttüm
ve İstanbul Teknik Üniversitesi / Fashion Institute of Technology Moda Tasarım
Fakültesi’nde Öğretim Görevlisi olarak görev yapıyorum ve Türkiye Hazır Giyim
ve Moda Federasyonunda YK Başkan yardımcısı olarak görev yaptım. 16 yıldır bu
sektörde çalışıyorum, markamın kuruluşu da 7 yıl öncesine dayanıyor. Sanırım
sürekli çalışmak, kendinizi iyi tanımak, aynı çizgide eskimeden devam etmek en
önemli sebeplerden bir tanesi.
Yaratıcılığımı da sürekli olarak beslemeye çalışıyorum, kendimi
yenilemek için oldukça çaba sarf ediyorum.
Dkaprol firmasını ise 2004 yılında
kurdum. 2010 yılında ise merkezi Teşvikiye’ye taşıdık. Kurulduğumuz ilk günden beri de takı ve aksesuar tasarımı
konusunda öncü olmayı hedefledik. Dünyada ilk defa hazır giyim fuarında, çok
büyük markalarla aynı podyuma çıkarak 2 tane takı defilesi gerçekleştirdik. Bu
benim için çok önemliydi. Defileler Fashion tv, Fransız ve İtalyan basınında
geniş yankı buldu. Türkiyede de çok olumlu geri dönüşler aldık. Bunlar benim
için çok önemli. En keyiflisi ise belki de 2011 yılında “En İyi Aksesuar
Tasarımcısı” ödülünü Işık Üniversitesinden, tamamen oylamayla almış olmamdı. Ne
kadar mutlu olduğumu anlatamam.
İ.B. : Ne kadar mutluluk verici ve etkileyici bir süreç! Geçirmiş olduğunuz 16 yıllık sürece bakıldığında, "gerçekten" istediğiniz şeyin peşinden büyük bir istikrarla gitmenin verdiği haklı başarı görülmekte. Peki bu kadar önemli firmalarla çalışmanın ardından kendi markanızı yaratmaya nasıl karar verdiniz?
D.K. : Ben aslında 50-60 yıllık kökeni olan tekstilci bir aileden
geliyorum. Ailem her zaman bu yaratıcı sürecin içindeydi. Üniversiteyi de
Amerika'da okudum, tasarım üzerine. Mücevher ile ilgim daha o yıllarda
başladı denilebilir. Malzeme olarak kumaş ya da iplik yerine, objeleri çok
sevdim ben her zaman. Taşlara olan ilgim ile bu merak birleşince, mücevher
tasarımı yapmaya başladım. Taşlar ve maden ile oynamayı çok seviyorum.
Mücevherin en büyük özelliği, dünyada eşsiz olabilmesidir. Aynı zamanda da
kalıcı bir objedir, nesilden nesile aktarabilirsiniz. Zaman ilerledikçe de
değeri artar. Öyle bir tasarım yaparsınız ki, bu dünyada eşsiz bir hale
gelebilir. Mücevher tasarımcılığının en çok ilgimi çeken yönü bu oldu. Bunu
diğer sektörlerde yakalamak pek mümkün değil açıkçası. 7 yıl önce
kuruldu bu marka. Ama küçüklüğümden beri böyle bir hayalim vardı. Kendi tarzımı
ortaya koymak, kendime özgü algıladıklarımı ve gördüklerimi diğer insanlara
gerek görsel, gerekse yazılı olarak anlatmak istiyordum hep. Bunu
gerçekleştirmek için, bir çok öğenin aynı anda olması gerekiyordu. Bunların bir
araya gelmesi için biraz beklemek gerekti, bu kesin. Zaten planlanmamış ve uzun
süre kurgulanmamış hiçbirşey sağlam temellere oturamaz ve uzun soluklu olamaz.
Bende markanın içeriğini, logosunu, duruşunu uzun yıllar tasarlayarak ve karar
vererek ilerledim. Bir anda olmuş bir şey değil bu. En önemlisi, ilk başta
kurgulamış olduğunuz tarzınızın aynı kalmasına dikkat etmek. Güncelleyerek
elbette. Yoksa eski olan bir şeyi kimse istemez ve takip etmez.
İ.B. : Bu anlattıklarınızdan yola çıkarak markalaşmayı başarmış ilk Türk takı tasarımcısı olmanın geçirdiğiniz süreçteki
avantajları, sorumlulukları ve ya zorlukları neler?
D.K. : Dezavantajı
bir çok şeyi ilk siz yaptığınızda anlaşılmanız biraz zaman alıyor. Avantajı ise,
sektörde ve tasarım dünyasında çok özel
bir konuma sahip olmanız. Sizi uzman olarak kabul etmeye başlıyorlar bir süre
sonra.
İ.B. : Takı tasarımcısı olmak isteyen, bu konuda
eğitimini almış ve nereden başlayacağını bilemeyen yeni tasarımcılara ilk ne
önerirsiniz? İlk adım nasıl olmalı sizce?
D.K. : Ne
yapmak istediğini bilmek ve bunun eğitimini almak en önemli unsur. Özgün ve
yaratıcı olmak ilk hedefleri olmalı. Kendinizi tasarımcı olarak, yaratıcılık
anlamında ortaya koymalısınız bence. Daha sonra ürüne, fiyat aralığına, tarzına
ve müşteri kitlesine karar vermeleri gerekiyor. Bir tasarımcının sektörde ki
duruşu çok önemli. O duruştan asla taviz vermemek gerekir. Tüm bu kriterleri
doğru kurguladıktan sonra da, ürünlerini pazarlayabilecekleri doğru satış
noktalarını bulmaları gerekiyor.
İ.B. : Türkiye’de kendi markasını yaratmak sizce zor mu? Ya da artık
daha mı kolay? Bir çok genç tasarımcı var.
Aynı zamanda genç tasarımcıların tasarımlarını barındıran karma butikler
açılıyor. Bir tasarımcı için deneyimlemesi
gereken bir süreç var mıdır?
D.K. : Aslında her tasarımcının kendine özgü yaşaması gereken
süreçler var. Genel süreçlere bakacak olursak da, tüm röportajı okumaları
yeterli JJ
İ.B. : Kesinlikle!J Bence çoğu tasarımcıya ya da kendi markasını yaratmak isteyen bir çok kişiye ışık tutacak çok önemli bilgiler verdiniz.
Bu arada bildiğiniz gibi dört büyük moda şehrinde (New York-
Londra- Milano- Paris) düzenlenen moda haftaları daha yeni bitti. Sizce
İstanbul’un bu dört moda şehrinin beşinci ayağı olması için neler gerekir?
Sizce ileride bir gün bu gerçekleşir mi?
D.K. : Hazır giyim
sektörü ilk defa kendi ülkesinde, kendini anlatmak için bir platforma sahip
oldu. Var olmanın bir parçası da kendini gösterebilmekle ilgili. Bu sektörde yer
alan tüm tasarımcılar ve markalar, modanın içinde yer aldıklarını, tasarım
gücüne sahip olduklarını ilk defa bu organizasyonda gerçek anlamda
gösterebildiler. Daha doğrusu Türk modasını tanımlayabildik diyebiliriz. Diğer
bir önemi ise, uluslararası platformlarda, gerek basın gerekse sektörel olarak
ülkede yer alan sektörde ki herkes kendini ifade edebildi. Bu çok önemlidir,
çünkü yıllardır varolan ve başarılı olan hazır giyim sektörü şu anda tek bir
çatı altında, organizasyonel anlamda en doğru şekilde ilerliyor. Dolayısıyla,
bir gün İstanbul'un da beşinci moda şehri olacağına inanıyorum.
İ.B. : Açıkçası bu sektörde farklı bir konumda da olsa yer almaktan inanılmaz büyük bir keyif alan biri olarak benim de inancım ve isteğim bu doğrultuda. O zaman kısaca sıcağı sıcağına yeni biten İstanbul Fashion Week’ten bahsedelim. Sizce IFW’in
yurtdışında yansımaları oluyor mu?
D.K. : IFW'in ilk
günkü organizasyonuyla şimdi ki organizasyonu arasında çok büyük farklar var.
İlk önce isminden bile başlayabilirz eğer bu farklılıkları saymak da gerekirse.
Ulusal ve yabancı basın anlamında çok ciddi bir farkındalığa sahip artık.
Türkiye'de yer alan modanın ve onun
kapsadığı tasarımcıları ve markaları daha doğru bir şekilde temsil edebildiğini
düşünüyorum. Her geçen yıl, mesajlarını daha net ve doğru bir şekilde veriyor.
Uluslararası moda takvimine girmiş olması da bizim için çok önemli. Artık
yurtdışı ve yurtiçinde moda sektöründe olan herkes tarafından takip ediliyor.
Organizasyon anlamında olan eksikliklerinden her sene ders alarak ve daha
doğruya ilerleyerek devam ediyor. Bence bu müthiş bir başarı.
İ.B. : IFW’teki defilenize geçecek olursak, koleksiyonu nasıl
tanımlarsınız? Koleksiyonda vurgulamak istediğiniz detaylar neler?
D.K. : “Code Of Life/Yaşamın Şifresi” adlı defilemde, ölümden doğuma
süregelen ters bir yolculuğa çıkıyorum aslında; yaşamın özü DNA’dan yola
çıkarak tasarladığım takılarımı sergiliyorum. Ölümü irdeleyip, ölümden
sonrasına yaşamın şifreleri DNA’lar aracılığıyla yanıt arıyorum
diyebiliriz. Sondan başa doğru ilerleyen “tersten defile”mde; varlığı ve ölümü
anlamak için bu şifreleri çözmeye odaklanıyorum. Yok oluş ve varoluşa dair
soruların, DNA’larda saklı yanıtlarını bulmak için ölümden doğuma süregelen
ters bir yolculuğa çıkıyorum ve yolculuğun sonunda, yaşamın şifrelerinin tüm
gizemlerine hakim olarak yeniden diriliyor ve “Size anlatmak için geri döndüm.” diyorum.
İ.B. : Defilenizi izlerken gerçekten bu temayı aldık, bu doğrultuda hazırlanan kareografi ile bizleri büyülediniz. Peki bu koleksiyonun hikayesi var mı? İzlerken bize vermek istediğiniz o his neydi?
D.K. : DNA'lardan ve genetik kodlardan yola çıkarak tasarladım tüm takıları. Tüm
sarmalları ve geometrik şekilleri kullandım. Kolye, küpe, bileklik ve yüzük
olarak ürünler modern bir tarza sahip. Takıların hepsinde Swarovski taşlar
kullanıldı. Özellikle Swarovski'nin yeni ürettiği pırlanta görünümüne ve
kesimine sahip özel ve daha önce hiç kullanılmamış taşlar kullanıldı. Taşlar DNA'yı
anlatmak için kullanılan renklerden seçildi. Daha çok kırmızı, beyaz, siyah,
sarı ve mor renkler hakim. Koleksiyonun kendi içinde çok değişik bir
feminenliği ve mesafesi var. En çok sevdiğim tarafı da bu. Yaşamın şifreleri
aslında DNA'lar olduğu için, tasarımlarımda bunlardan esinlendim. Yansımaları
bu şekilde bakarsanız, çok rahat görebilirsiniz.
İ.B. : Koleksiyonu bitirdiğiniz anda yeni bir heyecan, yeni
tasarımlar yapma duygusu oluyor mu? Bizler yepyeni koleksiyonu seyrettiğimiz an
sizin bütün odak noktanız bir diğer koleksiyon muydu? Yoksa anı yaşayıp
keyfini çıkardıktan sonra mı bir diğerine geçiyorsunuz?
D.K. : Siz yepyeni koleksiyonu seyrettiğiniz an, ben bir diğerine
geçiyorum J… Şimdi
ki koleksiyonun keyfine varıyorum, sonuna dek yaşıyorum ama biz tasarımcıları
hep yeni heyecanlar diri tutar. Yeni adrenalin arayışları, bizi bir sonrakine
götürüyor..
İ.B. : Bu biraz bizlere haksızlık olmuyor mu!?J Bu keyifli sohbeti sonlandırırken son olarak ileride yapmayı hedeflediğiniz projeleriniz var mı, varsa neler? Kısaca onlardan bahsedebilir misiniz?
D.K. : DKaprol markası olarak, tüm Türkiye 'e ulaşabilmek
için, www.dkaprol.com sitemizden satışa
başlıyoruz. İnternet satışı bizim için çok önemli, çok değer veriyoruz. Bizim
ürünlerimizi almak isteyenler bu siteyi ziyaret edebilirler, hatta bize ulaşmak
isterlerse, bu siteden de ulaşabilirler. Şu anda birkaç farklı proje üzerinde
de çalışıyoruz. İleride daha değişik sürprizlerimiz olacak. Özellikle de bu sene
perakende de büyümek için yatırımlar yapıyor olacağız.
İ.B. : Bu samimi röportaj için çok teşekkür ediyorum, yeni projelerinizle tekrar birarada olmayı
diliyorum.